24 Ekim 2007 Çarşamba

BASININ VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE

Son günlerde Kazdağlarında altın aramaları ile ilgili olarak önce Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü onurlu mücadeleyi “ajanlık “olarak nitelemiş , arkasından da yanına aldığı 22 madenci (altıncı) bilim adamı ile birlikte Bakana yakışır bir üslupla bu mücadeleyi bilgisizlikle suçlamıştır. Bu arada da Kazdağlarında çok ciddi maden rezervi bulunduğunu ilan etmişlerdir. Bu ilanın zamanlaması bakanın deyimi ile manidardır.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının maden deyince, aklına altın gelmekte ve altını en kirli şekilde (siyanür liçi ) çıkarmaya çalışan işbirlikçilerin hamiliğine soyunmaktadır.
Kazdağlarında ciddi maden rezervinin olduğunu söyleyenler bilmelidirler ki; Kazdağları çevresinde yaşayan 1.5 milyon insanın temiz, güvenilir su kaynağıdır. Dünyanın ikinci önemli oksijen merkezidir. Bünyesinde barındırdığı önemli sayıda endemik bitki ve hayvan varlığı ile önemli bir gen merkezidir. Tarih, kültür ve mitoloji alanıdır. Dünyanın en kaliteli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bir yer, değerli bir süt ve et üretim merkezidir. Ülkemizin en önemli orman alanlarından biridir. Eteklerinde yetişen zeytini ve üretilen yağı sarı altındır. Bu değerlerin tamamı Kazdağlarının üzerindedir. Yer altındaki maden rezervleri yer üstü zenginliğinin yanında bir hiçtir.
Kazdağları Almanlarında dediği gibi yer yüzü cennetidir.Bu cennette dağlarının içinin oyularak siyanürlü yöntemle altın üretilmesi başta suları, havayı, tarım topraklarını kirletecek, ormanları yok edecek, tarihi değerleri ve kültürel yapıyı bozacak, tüm tarımsal üretimi hem nicel hem de nitel olarak düşürecek, bölgenin organik nitelikteki üretim özelliğini bozacak, yörede yetişen ürünlerin pazar payını düşürecektir.
Et ve süt üretiminde, siyanür ve onun çözündürdüğü arsenik, molibden, civa gibi ağır metallerin varlığı önemli beslenme sorunları yaratacak başta bölge insanı olmak üzere geniş bir kesimin gıda güvenliği tehlikeye düşecektir.
Zaten kıt olan su kaynakları, kirlenmenin ötesinde tükenecektir. (Öğütülen 1 ton kaya için 3 ton su kullanılacaktır)
Maden ocakları işletilip, alan atık barajları ile terk edildiğinde yörede tüm canlılar için ölümcül hastalıklar yüzlerce yıl etkisini sürdürecektir.
Ayrıca son günlerde Kazdağlarının güneyinde Bahçedere köyünde yerli olduğunu iddia eden çok güçsüz, göstermelik bir maden şirketi üzerinde koparılan fırtına asıl Kazdağlarının doruklarında sondaj çalışmalarını sürdüren çok sayıda şirketin kamufile edilmesini amaçlamaktadır. Kazdağlarını kuzey ve güney diye ikiye bölüp güneyini madencilikten arındırıp, kuzeyinde maden çıkarmak gayretleri dikkatimizden kaçmamaktadır. Bu amaçla bölgede oluşan olumlu hava “ böl yönet “ mantığı ile bozulmaya çalışmaktadır. Körfezin duyarlı halkı asıl kirliliğin Kazdağlarının kuzeyinden geleceğini bilmektedir. Bu nedenle bu oyuna gelmeyecektir.
Gerek Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının gerekse onunla beraber hareket eden ve aynı üslubu kullanan 22 adet bilim adamının bu durumu ve Kazdağlarının yer üstü zenginliklerini görmemesi bilgisizlikten kaynaklanmıyor ise; gözlerini dünyanın en kirli ve en kanlı madeni altının bürümesindedir.
İşbirlikçileri ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı ve çevresindeki 22 adet bilim adamını cesaretlendiren çok uluslu güçlerin bu ülkeye dayattıkları talan yasası , ülkemiz için yeni kapitilasyon anlamına gelen 5177 sayılı maden yasasıdır.Bu yasa ile ülkemizin 159.000 km2 alanı (10 bin hektarı Kazdağlarında olmak üzere) ipotek altına alınmıştır. Söz konusu yasa ile ilgili üç yılı aşkın süredir Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan dava biran önce sonuçlandırılmalı, yerine ulusal çıkarlarımızı gözeten yeni bir yasa konmalıdır.
Genelde ülkemiz üzerine özelde Kazdağları üzerine konan ipotek kaldırılıncaya kadar işbirlikçilere inat bu onurlu mücadelemiz sürecektir.
Saygılarımızla 24.10.2007
Çanakkale Çevre Platformu

Hiç yorum yok: