25 Ekim 2007 Perşembe

BİN PINARLI EFSANE: KAZDAĞI’NDA DOĞANIN DİLİNİ ÖĞRENMEK

28 Ağustos-06 Eylül 2007 tarihinde, Balıkesir ili, Zeytinli beldesinde gerçekleştirilen, TÜBİTAK Kazdağı Milli Parkı Ekoloji Temelli Doğa Eğitimi programına kabul edildim. Program süresince; süreç ve ilişkiler bakımından doğanın dili, insan ve doğa etkileşiminin doğurduğu sorunların çözümü, doğal ve kültürel kaynakların bütünsel bir yaklaşımla ele alınarak, bitki, hayvan, fiziksel yapı, biyolojik çeşitlilik ve kültürel ögelerin korunmaları, sürdürülebilirliği, kaynakların azalmasının ve yok olmasının doğuracağı sonuçları, kavramlar matematiğini ve doğa felsefesinin ilkeleri çerçevesinde irdeledik. Doğanın içindekini görmeyi, ekosistemlerin yerel yaşam üzerindeki etkilerini ve ekoturizmin önemini, bilimin iletişimi ışığında, gözlem yaparak, varlık ve olayları kendi doğal ortamlarında planlı, amaçlı ve yöntemli olarak inceleyerek öğrendim.
Prof..Dr.Ali Duymaz, Efsaneler Diyarı Kazdağları’nda halk kültürünü, Ramayana’dan, Mahabharata’ya; Firdevsi’den Şehname’ye; Manas’tan Dede Korkut’a kadar uzanan, sentezci bir yaklaşımla anlattı.Böylece insan ile insanı, insan ile coğrafyayı, kaz ve su motiflerini, dağ kültünü, dilek yazılarını, sözlü kültürü birbirine eklemleyebildik:Edremit’in kazları yağlı, kızları sevdalı olsun dedik.
Türkiye’de, ticari önemi olan bitki türlerinin doğadaki son durumlarını, bu bitkilerin çiçekli halde toplanmasından doğabilecek sorunları ve çözüm önerilerini sorgulayıcı bir yaklaşımla, Prof.Dr.Gülendam Tümen hocamızla, uygulamalı olarak tartıştık. Yörede kullanılan bitkileri, yöresel adlarını, kullanılış şekillerini, etkilerini öğrendik. Biyolojik çeşitliliğin; orman, su ekosistemlerinin; jeomorfolojik ve jeolojik yapının Kazdağı’nın Milli Park ilan edilmesindeki rolünü, Kazdağı Göknarı’nın tarihteki değerini, endemik ve nadir bitkileri (Kazdağı mantarı, Hercai, Kekik, Şakayık, Beyaz Zambak, Ters Lale, Centiyan, Alıç, Cerasus, Süsen, Kardelen, Düğün Çiçeği, Şebboy, Mor Sümbül, Kantaron, Dağçayları, Çiğdem, Geven vd.) Yard. Doç. Dr. Fatih Satıl hocamızdan öğrendik. Troya Savaşı’nın tepesi: Gargaros (Karataş tepe), bizim için de ‘Safranlardan, sümbüllerden tatlı bir halı’ oldu.
Prof. Dr .İbrahim Atalay; iklim, bitki örtüsü, toprak, topoğrafya, temel ekolojik kavram ve ilkeler; ekosistemler, ortak yaşam ve karşılıklı yaşama; ormanların yok olması, yaşamın devamı, çevreyle ilgili karar verme konularında bizleri bilgilendirdi. Kazdağları’ndan, Kafkas dağlarına, Kayın ormanlarından Nemrut’un şimdi olmayan has bahçelerine yapılan bu yolculuk, Sarıkız’ın elini uzatıp bir tas su doldurduğu Edremit Körfezi’ne, Kral Nemrut’a ve oradan bin pınarlı İda dağının soğuk sularına, yani Yunus’a bizi ulaştırdı.
Prof. Dr. Varol Tok Kazdağı faunası hakkında açıklamalarda bulundu. Nesli tehlike altına düşmüş türlerin önemli popülasyonlarını barındıran alanlar (önemli doğa alanları), önemli kuş alanları, örneğin; İnboğazı mevkiinde bulunan İnönü Mağaraları içerisinde yer alan 10 bin yarasanın Havran Sulama Barajı alanında bulunması, yeryüzünde başka hiçbir noktada yaşamayan türlerin bulunduğu, hem çok hassas hem de benzersiz alan olan sıfır yok oluş alanları , bununla bağlantılı olarak, yerinde koruma, doğa dostu yapılaşma, sürdürülebilir ormancılık etkinlikleri anlatıldı. Ayrıca, yılana yumuşak diye el sunma;yılanın başı küçükken ezilir; yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter; yılan kendi eğriliğine bakmaz da ‘devenin boynu eğri’ der; yılan ne kadar eğri gitse de deliğine gider; yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış, atasözlerini unutmamız artık çok zor.
‘Çanakkale’den bir kaptıkaçtıya binersiniz. Kentten çıkıp biraz yükseldiniz mi, boğaz rüzgarı püfür püfür eser. Bir yanınız deniz, bir yanınız çamlık, zeytinlik: alabildiğine maviler, yeşiller, sarılar, küme küme kırmızı gelincikler. İçiniz bir hoş olur, çünkü bu toprak başka toprak, kahramanlık destanları anlatılır size karış karış...’’ Biz Çanakkale’den bir kaptıkaçtıya binmedik ama Zeytinli’den ayrıldığımızda, Troya, Behramkale, Assos ve Zeus Altarı uygulama gezilerinin bizi bu kadar etkileyeceğini bilmiyorduk. ‘Bir varmış, bir yokmuş, Troya diye bir kent varmış’ masalını Yrd. Doç. Dr. Rüstem Aslan’dan dinledik. Boğazın kilit noktasında kurulan bu kentin başına gelenleri anlamaya, Karamenderes Ovasının sesini duymaya çalıştık. Yrd. Doç. Dr. Sencan Altınoluk, Kazdağları’nda mitoloji, arkeolojik ve kültürel değerleri, sikkeleri, figürleri, bağbozumu festivalini bizimle paylaştı.
‘Geleceğin Efes’i, Paris’in Afrodit’e altın elmayı verdiği, Vergilllius’un eseri Aeneas’ta, tersanelerinde gemilerin yapıldığı Antandros Antik Kenti'ndeki kazılar; mozaik ve duvar resimleriyle süslü Roma villası, tuvalet ve hamamı, nekropol alanı, Antandros- Gargara Antik Kenti’ni bağlayan yol, yer altındaki künkler, Kimmerler, heykelcikler, vazo ve kaseler, geometrik desenler üzerine Doç. Dr. Gürcan Polat bizleri bilgilendirdi. Ey kardeşsever Masgareites (Margareites), kurucuyla birlikte sonsuza kadar refah içinde yaşa!
Bilim tarihi, medeniyet, felsefe-bilim teorisi, bilimsel bilgi, evren , estetik, etik, kavramlar; hayatı sürdürmenin ancak bilgiyle anlamlı kılınabileceği ve bilgiyi üretebilmek için akıl ve irademizle gayret etmek, çalışmak zorunda olduğumuz, okuduklarımız ve öğrendiklerimizin sınırlandırılamayacağı, dilimizin düşünceyi-düşüncemizin de dilimizi içerdiğini, dilin bilgisinin doğanın bilgisi olduğunu ve dilin bilgisi çözülürse doğanın bilgisinin de elde edileceğini Athena Tapınağında, Aristoteles’in felsefe okulunu düşünürken, gene Aristoteles’in dediği gibi:‘tanım özdür; özü verir.’ dedik Doç Dr.İhsan Fazlıoğlu hocamızın öncülüğünde..
İstanbul Rumları ile Batı Trakya Müslümanları hariç, Türkiye’de oturan Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunanistan’da oturan Müslüman dininden Yunan uyrukluların değiş tokuş edilmesi, Mübadele ve Edremit Yöresi, mübadillerin iskan sürecinde yaşananlar, Anadolu’nun doğal uzantısı olan Ege Adaları çerçevesinde yaşanan deniz ve hava alanına ilişkin sorunlar, döneme ilişkin tarihsel, siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeler Prof. Dr. Engin Berber tarafından açıklandı.
Doç.Dr. Atilla Erden, Kazdağları Türkmenleri’ni, kültür ve yaşam biçimlerini, tarihsel süreç içinde, görsel olarak anlattı. Çanakkale Aynalı Pazar Gazetesi yazarı Şehabettin Kalfa, alternatif enerji kaynaklarını, yeşil dünya Kazdağları’nı, gönüllü doğa koruyucusu olarak, girişimlerini bizlere aktardı. Akçay Milli Park Mühendisi Hasan Basri Avcı Kazdağı Milli Parkı’nda mevzuatla ilgili, bölgenin korunmasının gerekliliğini açıkladı. Avcılar köyü belleklerimizde bir gülümseme olarak kaldı.
Türkiye’nin turizm politikaları, turizmin sosyal ve ekonomik boyutu, turist -günübirlikçi-ziyaretçi arasındaki farklar, turizm endüstrisinin tarihi, kültürel, doğal mirasımızı korumak, gelecek kuşaklara aktarmak için yapabileceklerimiz, turizm arzı ve talebi, işletmeciliğimiz, organizasyon, turizm pazarlaması konularını Prof. Dr. Necdet Hacıoğlu’ndan öğrendik.
Öğr. Gör. Arzu Bayındır, çevre eğitimi konusunda, yaratıcı drama yöntemiyle, eğitim-öğretim durumları oluşturulabileceğini gösterdi. Ayrıca, “İlköğretim Öğrencileri İçin Eğlenceli Yaz Bilim Kampı” projesini bizlerle paylaştı. Katılımcıların yaratıcı drama yöntemiyle tanışmalarını sağladı. Ressamın fırçası, hareketli, yeşil doğa, maremonte, gezgin bunlardan bazıları…
Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi, Sutüven Şelalesi, Hasan Boğuldu, Tahtakuşlar Etnoğrafya Galerisi, Ayvalık Adaları, Denizaltı Biyoçeşitliliğini tanıma amaçlı tekne gezisi, Edremit Zeytincilik Araştırma Merkezi uygulama çalışması, Sabit Ertür Zeytinyağı Müzesi, Zeytinli, Pınarbaşı, Kapıdağ Tepe, Tozlu, Ayı Deresi, Kızılkeçili Çayı, Çeyiz Deresi, Eybek Dağı, Karataş Tepe, Baba Tepe, Sarıkız Tepe, Yayla, Çamlıbel Köyü Kültür Evi ,Zeytinbağı Butik Otel, Mehmetalan Köyü, Altınoluk Çam Mahallesi, Kavurmacılar Köyü, Güre, Adatepe, görmeye, anlamaya,öğrenmeye doyamadığımız, içselleştirmeye çalıştığımız, artık bizim için yakın uzaklar.
Doç.Dr. Yılmaz Arı hocamız; doğa korumanın ekonomik, bilimsel, estetik, etik ve rekreasyonel nedenleri; doğa korumanın felsefesi; doğa koruma ve çevre koruma arasındaki farklar; kültürel ekoloji –Kazdağları’nda yaşayan insanlar bölgeyi nasıl algılıyorlar, kendilerini bölgeyle nasıl özdeşleştirmişler? Bölgede bulunan kültürel unsurlar Kazdağları’na nasıl gelmiş, ne şekilde bir yayılma göstermiş? İnsanlar arasındaki iletişim, etkileşim nasıl gerçekleşmiş? Fiziki çevre, yörede bulunan halkın kültürünü nasıl etkilemiş? Kültürleri yoluyla, bölgede yaşayan insanların ekosistem üzerindeki etkileri neler? Biyolojik çeşitlilik ve kültürel çeşitlilik arasındaki ilişki nedir? Kazdağları’ndaki kültürel çeşitlilik öğeleri neler, bu öğeler birbirini nasıl etkilemiş, hangi değişiklikler meydana gelmiş? Bölgede yaşayan insanlar nasıl barınıyorlar, giysileri, renkleri, kullandıkları şekiller, yemek kültürleri nasıl ,hangi işlerle geçimlerini sağlamışlar? Oluşturdukları doku geçmişte nasıldı, şimdi nasıl? Kazdağları’nın Milli Park ilan edilmesi sonucunda, yöre halkının hayat tarzında değişenler, uygulamayı tercih ettikleri kararlar neler? Neden, “eskiden ormana bakardık, şimdi yüzümüzü denize döndük” diyorlar? Keçiler Milli Park’a zarar verir mi? sorularını, karşılıklı, neden-sonuç ilişkisi içinde sormamızı ve gene yaşamın içinden yanıtlar, çözümler bulmamızı sağladı.– Milli Parklar, Tabiatı Koruma Alanları, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Özel Çevre Koruma Bölgesi , Ramsar Alanları, Biyosfer Rezervi, Sit Alanları konularında bizleri bilgilendirdi.
‘İnsan sıcaklığı olmadan bu dünya böyle candan olamaz. İnsan gözleri bu dünyayı böylesine okşamadan, sevmeden bu dünya güzel olamaz. Bu kokular insanlar kokladıkları için böyle delicesine dünyayı doldurur, bu yıldızlar insanlar baktıkları için bu kadar parlaktırlar, bu denizler insanları sevinçten çıldırtmak için böyle menevişlenirler.’ dedik.
Kazdağı Milli Parkı’nın yapı ve yerşekilleri özellikleri, (Kaz Dağı yöresi, Çanakkale ve Balıkesir illerinin sınırları içerisinde, Güney Marmara Bölümü’nün batısında Biga Yarımadası’nın güneyinde, Edremit Körfezi’nin kuzey kenarında yer alır. Batıda Dede Dağı, ortada esas Kaz Dağı, Doğuda Eybek Dağı, kuzeydoğuda Gürgen Dağı ve Kocakatran Dağı’ndan oluşan kütlenin adıdır.) paleozoik yaşlı Kazdağı masifi metamorfikleri, birincisi yüksek basınç, ikincisi alçak basınç şartları, yükselim ve çöküntü alanları, volkanizma faailiyetleri, faylar, akarsuların parçalaması, ormanlık alanlar, dağın kuzey ve güney yamaçları arasındaki farklar; zeytin, kızılçam, karaçam, kazdağı göknarı, titrek kavak, meşe, çınar, sandal ağaçlarının yaşam koşulları, gösterdikleri dağılım, etkileri, su kaynakları, doğada yön bulma, harita, pusula ve GPS kullanımı,yerleşim birimleri, doğal , kültürel kaynak değerleri konularında Doç.Dr. Abdullah Soykan hocamız kuramsal ve uygulamalı olarak açıklamalarda bulundu, gözlemlerimizi derinleştirmemize, eleştirel bakış açısına sahip olmamıza olanak sağladı; Homeros’un dilinde destanlaşan Troya Savaşının sebebi, Ayazma’da yapılan dünyanın ilk güzellik yarışmasını, (Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris; Hera’nın Asya İmparatorluğunu, Athena’nın sonsuz bilgelik ve savaşlarda zafer kazanma vaadini, Aphrodite’in ise Sparta Kralı Menalaos’un karısı Helena’nın aşkını sunmasına karşılık, Aprodite’yi güzel seçer ve ‘At Doğuran Savaş, Troya’ başlar.) anlattı.
Mustafa Seyit Sutüven’in kaleminden, Doç Dr. Abdullah Soykan hocamızın dilinden, ‘Bizleri başka görme sen / Hüsnü Huda kadar seven / Gönlü temiz adamlarız / Hepsini at da bir yana / Bari o günlerin bana / Şi’rini söyle tatlı su / Şi’rini geldiğin yerin / Şi’rini eski günlerin / Söyle köpük kanatlı su / dedik…
Öncelikle, projeye emek veren, ilk günden son güne değin bizlerle yakından ilgilenen Proje Yürütücüsü Doç. Dr. Abdullah Soykan hocamız ve Proje Yürütücü Yardımcısı Doç. Dr. Yılmaz Arı hocamıza; verdikleri değerli bilgiler için, projede yer alan öğretim elemanlarına, projeye sağladığı olumlu katkı ve destekten dolayı Zeytinli Belediye Başkanı Şadan Aytaç’a, projenin gerçekleşmesinde en büyük paya sahip TÜBİTAK’a ve tüm katılımcılara teşekkürlerimizi sunuyoruz…
Zeytin ağaçları arasından geçeceksiniz kekik kokularını duyarak. Yeni bir yeşil bulacaksınız yeni bir su bulacaksınız kendinize. O suyun şairini, onun şiir yazan ellerini sakın unutmayın. Yemişler arasından bir şehre gireceksiniz kayıp medeniyetlerin izini sürerek. O şehrin rengini, avuçladığınız toprağını, havaya savrulan tohumlarını, balıklarını sularındaki, sakın unutmayın...
http://kazdagi.balikesir.edu.tr/

BİN PINARLI EFSANE: KAZDAĞI’NDA DOĞANIN DİLİNİ ÖĞRENMEK

28 Ağustos-06 Eylül 2007 tarihinde, Balıkesir ili, Zeytinli beldesinde gerçekleştirilen, TÜBİTAK Kazdağı Milli Parkı Ekoloji Temelli Doğa Eğitimi programına kabul edildim. Program süresince; süreç ve ilişkiler bakımından doğanın dili, insan ve doğa etkileşiminin doğurduğu sorunların çözümü, doğal ve kültürel kaynakların bütünsel bir yaklaşımla ele alınarak, bitki, hayvan, fiziksel yapı, biyolojik çeşitlilik ve kültürel ögelerin korunmaları, sürdürülebilirliği, kaynakların azalmasının ve yok olmasının doğuracağı sonuçları, kavramlar matematiğini ve doğa felsefesinin ilkeleri çerçevesinde irdeledik. Doğanın içindekini görmeyi, ekosistemlerin yerel yaşam üzerindeki etkilerini ve ekoturizmin önemini, bilimin iletişimi ışığında, gözlem yaparak, varlık ve olayları kendi doğal ortamlarında planlı, amaçlı ve yöntemli olarak inceleyerek öğrendim.
Prof..Dr.Ali Duymaz, Efsaneler Diyarı Kazdağları’nda halk kültürünü, Ramayana’dan, Mahabharata’ya; Firdevsi’den Şehname’ye; Manas’tan Dede Korkut’a kadar uzanan, sentezci bir yaklaşımla anlattı.Böylece insan ile insanı, insan ile coğrafyayı, kaz ve su motiflerini, dağ kültünü, dilek yazılarını, sözlü kültürü birbirine eklemleyebildik:Edremit’in kazları yağlı, kızları sevdalı olsun dedik.
Türkiye’de, ticari önemi olan bitki türlerinin doğadaki son durumlarını, bu bitkilerin çiçekli halde toplanmasından doğabilecek sorunları ve çözüm önerilerini sorgulayıcı bir yaklaşımla, Prof.Dr.Gülendam Tümen hocamızla, uygulamalı olarak tartıştık. Yörede kullanılan bitkileri, yöresel adlarını, kullanılış şekillerini, etkilerini öğrendik. Biyolojik çeşitliliğin; orman, su ekosistemlerinin; jeomorfolojik ve jeolojik yapının Kazdağı’nın Milli Park ilan edilmesindeki rolünü, Kazdağı Göknarı’nın tarihteki değerini, endemik ve nadir bitkileri (Kazdağı mantarı, Hercai, Kekik, Şakayık, Beyaz Zambak, Ters Lale, Centiyan, Alıç, Cerasus, Süsen, Kardelen, Düğün Çiçeği, Şebboy, Mor Sümbül, Kantaron, Dağçayları, Çiğdem, Geven vd.) Yard. Doç. Dr. Fatih Satıl hocamızdan öğrendik. Troya Savaşı’nın tepesi: Gargaros (Karataş tepe), bizim için de ‘Safranlardan, sümbüllerden tatlı bir halı’ oldu.
Prof. Dr .İbrahim Atalay; iklim, bitki örtüsü, toprak, topoğrafya, temel ekolojik kavram ve ilkeler; ekosistemler, ortak yaşam ve karşılıklı yaşama; ormanların yok olması, yaşamın devamı, çevreyle ilgili karar verme konularında bizleri bilgilendirdi. Kazdağları’ndan, Kafkas dağlarına, Kayın ormanlarından Nemrut’un şimdi olmayan has bahçelerine yapılan bu yolculuk, Sarıkız’ın elini uzatıp bir tas su doldurduğu Edremit Körfezi’ne, Kral Nemrut’a ve oradan bin pınarlı İda dağının soğuk sularına, yani Yunus’a bizi ulaştırdı.
Prof. Dr. Varol Tok Kazdağı faunası hakkında açıklamalarda bulundu. Nesli tehlike altına düşmüş türlerin önemli popülasyonlarını barındıran alanlar (önemli doğa alanları), önemli kuş alanları, örneğin; İnboğazı mevkiinde bulunan İnönü Mağaraları içerisinde yer alan 10 bin yarasanın Havran Sulama Barajı alanında bulunması, yeryüzünde başka hiçbir noktada yaşamayan türlerin bulunduğu, hem çok hassas hem de benzersiz alan olan sıfır yok oluş alanları , bununla bağlantılı olarak, yerinde koruma, doğa dostu yapılaşma, sürdürülebilir ormancılık etkinlikleri anlatıldı. Ayrıca, yılana yumuşak diye el sunma;yılanın başı küçükken ezilir; yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter; yılan kendi eğriliğine bakmaz da ‘devenin boynu eğri’ der; yılan ne kadar eğri gitse de deliğine gider; yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış, atasözlerini unutmamız artık çok zor.
‘Çanakkale’den bir kaptıkaçtıya binersiniz. Kentten çıkıp biraz yükseldiniz mi, boğaz rüzgarı püfür püfür eser. Bir yanınız deniz, bir yanınız çamlık, zeytinlik: alabildiğine maviler, yeşiller, sarılar, küme küme kırmızı gelincikler. İçiniz bir hoş olur, çünkü bu toprak başka toprak, kahramanlık destanları anlatılır size karış karış...’’ Biz Çanakkale’den bir kaptıkaçtıya binmedik ama Zeytinli’den ayrıldığımızda, Troya, Behramkale, Assos ve Zeus Altarı uygulama gezilerinin bizi bu kadar etkileyeceğini bilmiyorduk. ‘Bir varmış, bir yokmuş, Troya diye bir kent varmış’ masalını Yrd. Doç. Dr. Rüstem Aslan’dan dinledik. Boğazın kilit noktasında kurulan bu kentin başına gelenleri anlamaya, Karamenderes Ovasının sesini duymaya çalıştık. Yrd. Doç. Dr. Sencan Altınoluk, Kazdağları’nda mitoloji, arkeolojik ve kültürel değerleri, sikkeleri, figürleri, bağbozumu festivalini bizimle paylaştı.
‘Geleceğin Efes’i, Paris’in Afrodit’e altın elmayı verdiği, Vergilllius’un eseri Aeneas’ta, tersanelerinde gemilerin yapıldığı Antandros Antik Kenti'ndeki kazılar; mozaik ve duvar resimleriyle süslü Roma villası, tuvalet ve hamamı, nekropol alanı, Antandros- Gargara Antik Kenti’ni bağlayan yol, yer altındaki künkler, Kimmerler, heykelcikler, vazo ve kaseler, geometrik desenler üzerine Doç. Dr. Gürcan Polat bizleri bilgilendirdi. Ey kardeşsever Masgareites (Margareites), kurucuyla birlikte sonsuza kadar refah içinde yaşa!
Bilim tarihi, medeniyet, felsefe-bilim teorisi, bilimsel bilgi, evren , estetik, etik, kavramlar; hayatı sürdürmenin ancak bilgiyle anlamlı kılınabileceği ve bilgiyi üretebilmek için akıl ve irademizle gayret etmek, çalışmak zorunda olduğumuz, okuduklarımız ve öğrendiklerimizin sınırlandırılamayacağı, dilimizin düşünceyi-düşüncemizin de dilimizi içerdiğini, dilin bilgisinin doğanın bilgisi olduğunu ve dilin bilgisi çözülürse doğanın bilgisinin de elde edileceğini Athena Tapınağında, Aristoteles’in felsefe okulunu düşünürken, gene Aristoteles’in dediği gibi:‘tanım özdür; özü verir.’ dedik Doç Dr.İhsan Fazlıoğlu hocamızın öncülüğünde..
İstanbul Rumları ile Batı Trakya Müslümanları hariç, Türkiye’de oturan Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunanistan’da oturan Müslüman dininden Yunan uyrukluların değiş tokuş edilmesi, Mübadele ve Edremit Yöresi, mübadillerin iskan sürecinde yaşananlar, Anadolu’nun doğal uzantısı olan Ege Adaları çerçevesinde yaşanan deniz ve hava alanına ilişkin sorunlar, döneme ilişkin tarihsel, siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeler Prof. Dr. Engin Berber tarafından açıklandı.
Doç.Dr. Atilla Erden, Kazdağları Türkmenleri’ni, kültür ve yaşam biçimlerini, tarihsel süreç içinde, görsel olarak anlattı. Çanakkale Aynalı Pazar Gazetesi yazarı Şehabettin Kalfa, alternatif enerji kaynaklarını, yeşil dünya Kazdağları’nı, gönüllü doğa koruyucusu olarak, girişimlerini bizlere aktardı. Akçay Milli Park Mühendisi Hasan Basri Avcı Kazdağı Milli Parkı’nda mevzuatla ilgili, bölgenin korunmasının gerekliliğini açıkladı. Avcılar köyü belleklerimizde bir gülümseme olarak kaldı.
Türkiye’nin turizm politikaları, turizmin sosyal ve ekonomik boyutu, turist -günübirlikçi-ziyaretçi arasındaki farklar, turizm endüstrisinin tarihi, kültürel, doğal mirasımızı korumak, gelecek kuşaklara aktarmak için yapabileceklerimiz, turizm arzı ve talebi, işletmeciliğimiz, organizasyon, turizm pazarlaması konularını Prof. Dr. Necdet Hacıoğlu’ndan öğrendik.
Öğr. Gör. Arzu Bayındır, çevre eğitimi konusunda, yaratıcı drama yöntemiyle, eğitim-öğretim durumları oluşturulabileceğini gösterdi. Ayrıca, “İlköğretim Öğrencileri İçin Eğlenceli Yaz Bilim Kampı” projesini bizlerle paylaştı. Katılımcıların yaratıcı drama yöntemiyle tanışmalarını sağladı. Ressamın fırçası, hareketli, yeşil doğa, maremonte, gezgin bunlardan bazıları…
Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi, Sutüven Şelalesi, Hasan Boğuldu, Tahtakuşlar Etnoğrafya Galerisi, Ayvalık Adaları, Denizaltı Biyoçeşitliliğini tanıma amaçlı tekne gezisi, Edremit Zeytincilik Araştırma Merkezi uygulama çalışması, Sabit Ertür Zeytinyağı Müzesi, Zeytinli, Pınarbaşı, Kapıdağ Tepe, Tozlu, Ayı Deresi, Kızılkeçili Çayı, Çeyiz Deresi, Eybek Dağı, Karataş Tepe, Baba Tepe, Sarıkız Tepe, Yayla, Çamlıbel Köyü Kültür Evi ,Zeytinbağı Butik Otel, Mehmetalan Köyü, Altınoluk Çam Mahallesi, Kavurmacılar Köyü, Güre, Adatepe, görmeye, anlamaya,öğrenmeye doyamadığımız, içselleştirmeye çalıştığımız, artık bizim için yakın uzaklar.
Doç.Dr. Yılmaz Arı hocamız; doğa korumanın ekonomik, bilimsel, estetik, etik ve rekreasyonel nedenleri; doğa korumanın felsefesi; doğa koruma ve çevre koruma arasındaki farklar; kültürel ekoloji –Kazdağları’nda yaşayan insanlar bölgeyi nasıl algılıyorlar, kendilerini bölgeyle nasıl özdeşleştirmişler? Bölgede bulunan kültürel unsurlar Kazdağları’na nasıl gelmiş, ne şekilde bir yayılma göstermiş? İnsanlar arasındaki iletişim, etkileşim nasıl gerçekleşmiş? Fiziki çevre, yörede bulunan halkın kültürünü nasıl etkilemiş? Kültürleri yoluyla, bölgede yaşayan insanların ekosistem üzerindeki etkileri neler? Biyolojik çeşitlilik ve kültürel çeşitlilik arasındaki ilişki nedir? Kazdağları’ndaki kültürel çeşitlilik öğeleri neler, bu öğeler birbirini nasıl etkilemiş, hangi değişiklikler meydana gelmiş? Bölgede yaşayan insanlar nasıl barınıyorlar, giysileri, renkleri, kullandıkları şekiller, yemek kültürleri nasıl ,hangi işlerle geçimlerini sağlamışlar? Oluşturdukları doku geçmişte nasıldı, şimdi nasıl? Kazdağları’nın Milli Park ilan edilmesi sonucunda, yöre halkının hayat tarzında değişenler, uygulamayı tercih ettikleri kararlar neler? Neden, “eskiden ormana bakardık, şimdi yüzümüzü denize döndük” diyorlar? Keçiler Milli Park’a zarar verir mi? sorularını, karşılıklı, neden-sonuç ilişkisi içinde sormamızı ve gene yaşamın içinden yanıtlar, çözümler bulmamızı sağladı.– Milli Parklar, Tabiatı Koruma Alanları, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Özel Çevre Koruma Bölgesi , Ramsar Alanları, Biyosfer Rezervi, Sit Alanları konularında bizleri bilgilendirdi.
‘İnsan sıcaklığı olmadan bu dünya böyle candan olamaz. İnsan gözleri bu dünyayı böylesine okşamadan, sevmeden bu dünya güzel olamaz. Bu kokular insanlar kokladıkları için böyle delicesine dünyayı doldurur, bu yıldızlar insanlar baktıkları için bu kadar parlaktırlar, bu denizler insanları sevinçten çıldırtmak için böyle menevişlenirler.’ dedik.
Kazdağı Milli Parkı’nın yapı ve yerşekilleri özellikleri, (Kaz Dağı yöresi, Çanakkale ve Balıkesir illerinin sınırları içerisinde, Güney Marmara Bölümü’nün batısında Biga Yarımadası’nın güneyinde, Edremit Körfezi’nin kuzey kenarında yer alır. Batıda Dede Dağı, ortada esas Kaz Dağı, Doğuda Eybek Dağı, kuzeydoğuda Gürgen Dağı ve Kocakatran Dağı’ndan oluşan kütlenin adıdır.) paleozoik yaşlı Kazdağı masifi metamorfikleri, birincisi yüksek basınç, ikincisi alçak basınç şartları, yükselim ve çöküntü alanları, volkanizma faailiyetleri, faylar, akarsuların parçalaması, ormanlık alanlar, dağın kuzey ve güney yamaçları arasındaki farklar; zeytin, kızılçam, karaçam, kazdağı göknarı, titrek kavak, meşe, çınar, sandal ağaçlarının yaşam koşulları, gösterdikleri dağılım, etkileri, su kaynakları, doğada yön bulma, harita, pusula ve GPS kullanımı,yerleşim birimleri, doğal , kültürel kaynak değerleri konularında Doç.Dr. Abdullah Soykan hocamız kuramsal ve uygulamalı olarak açıklamalarda bulundu, gözlemlerimizi derinleştirmemize, eleştirel bakış açısına sahip olmamıza olanak sağladı; Homeros’un dilinde destanlaşan Troya Savaşının sebebi, Ayazma’da yapılan dünyanın ilk güzellik yarışmasını, (Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris; Hera’nın Asya İmparatorluğunu, Athena’nın sonsuz bilgelik ve savaşlarda zafer kazanma vaadini, Aphrodite’in ise Sparta Kralı Menalaos’un karısı Helena’nın aşkını sunmasına karşılık, Aprodite’yi güzel seçer ve ‘At Doğuran Savaş, Troya’ başlar.) anlattı.
Mustafa Seyit Sutüven’in kaleminden, Doç Dr. Abdullah Soykan hocamızın dilinden, ‘Bizleri başka görme sen / Hüsnü Huda kadar seven / Gönlü temiz adamlarız / Hepsini at da bir yana / Bari o günlerin bana / Şi’rini söyle tatlı su / Şi’rini geldiğin yerin / Şi’rini eski günlerin / Söyle köpük kanatlı su / dedik…
Öncelikle, projeye emek veren, ilk günden son güne değin bizlerle yakından ilgilenen Proje Yürütücüsü Doç. Dr. Abdullah Soykan hocamız ve Proje Yürütücü Yardımcısı Doç. Dr. Yılmaz Arı hocamıza; verdikleri değerli bilgiler için, projede yer alan öğretim elemanlarına, projeye sağladığı olumlu katkı ve destekten dolayı Zeytinli Belediye Başkanı Şadan Aytaç’a, projenin gerçekleşmesinde en büyük paya sahip TÜBİTAK’a ve tüm katılımcılara teşekkürlerimizi sunuyoruz…
Zeytin ağaçları arasından geçeceksiniz kekik kokularını duyarak. Yeni bir yeşil bulacaksınız yeni bir su bulacaksınız kendinize. O suyun şairini, onun şiir yazan ellerini sakın unutmayın. Yemişler arasından bir şehre gireceksiniz kayıp medeniyetlerin izini sürerek. O şehrin rengini, avuçladığınız toprağını, havaya savrulan tohumlarını, balıklarını sularındaki, sakın unutmayın...
http://kazdagi.balikesir.edu.tr/

WWF: Kaz Dağı’nda sondaj durdurmak yetmez

WWF, Kaz Dağı’nda sondajın durdurulmasının yeterli olmadığını, Maden Kanunu’nda köklü değişiklikler yapılması gerektiğini açıkladı.
İSTANBUL - WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Türkiye şubesinin Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden arama çalışmalarını durdurmuş olması önemli bir başlangıç, ancak kesinlikle yeterli değil. Kaz Dağı’nın küresel iklim değişikliği de dikkate alınarak akciğerlerimiz olarak bugün ve gelecek nesiller için koruma altında olması elzemdir” dedi.
WWF-Türkiye’nin hazırladığı Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı çalışmasına göre; Kaz Dağı yalnız Türkiye’nin değil, tüm Avrupa’nın “acil” korunması gereken Önemli Bitki Alanları’ndan biri. Kaz Dağları, 23’ü yalnızca bölgeye özgü ve 68’i ülke çapında nadir, yaklaşık 800 bitki türünün yaşam alanı.WWF-Türkiye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanılığı’nın Kaz Dağı’nda sondajın durdurulduğunun söylenmesini yeterli bulmayarak, Maden Kanunu’nda köklü değişiklikler yapılması gerektiğini açıkladı.KAZ DAĞI’NDAN GERİYE; PARÇALANMIŞ ORMAN DOKUSU VE KİRLENMİŞ SU KAYNAKLARI KALACAKWWF-Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, konuyla ilgili olarak, “Kaz Dağı için artan baskılarla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden arama çalışmalarını durdurmuş olması önemli bir başlangıç, ancak kesinlikle yeterli değil. Yapılan açıklamalardan, çevre ve diğer şartlar açısından herhangi bir yanlış uygulama olmadığına kanaat getirilirse, arama işlemi devam edebilir anlamı çıkıyor. Burada gözden kaçırılan, maden aramanın yanlış uygulama olmaması gibi sübjektif bir durumdan çok, korunan alanlar ülke yüzölçümünün sadece yüzde 3’ünü kaplarken, Kaz Dağı gibi barındırdığı genetik ve orman zenginliğinin ülkemizin bir değeri sayılmayarak bu şekilde yok edilmesidir. Kaz Dağı’ndan geriye; parçalanmış orman dokusu ve kirlenmiş su kaynakları kalacak. Bu yaklaşımla kısa sürede bitki ve hayvan türleri yok olacak, tarım, hayvancılık ve bölgede yaygın eko-turizm ve turizmle yerel ekonomi zarar görecek. Ülkemizin doğal alanlarının en azından yüzde 10’unun koruma altında olması gerekirken, Kaz Dağı’nın küresel iklim değişikliği de dikkate alınarak akciğerlerimiz olarak bugün ve gelecek nesiller için koruma altında olması elzemdir” dedi.Demirayak, Kaz Dağı’nın önemini şu sözlerle vurguladı:KAZ DAĞLARI 800 BİTKİ TÜRÜNÜN YAŞAM ALANI“Maden arama çalışmaları sırasında, bugüne kadar, yol açmak amacıyla çok sayıda ağaç kesildi. Kazdağı Göknarının vatanı olan Kaz Dağı, küresel ölçekte nesli tehlike altındaki bir Akçaağaç türünün az rastlanan yayılış alanlarından da biri olup, Bern Sözleşmesi’ne göre nesli tehlike altında olan yaşam alanlarını barındırır. Bu yüksek genetik zenginliği ve değeri nedeniyle Kaz Dağı’nın 21.300 hektar alanı Milli Park, 240 hektar alanı Tabiatı Koruma Alanı ve küçük bir bölümü de Gen Koruma ve Yönetim Alanı statüleriyle koruma altındadır. Kaz Dağları, 23’ü yalnızca bölgeye özgü ve 68’i ülke çapında nadir, yaklaşık 800 bitki türünün yaşam alanıdır”. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTEN UZAK POLİTİKALAR “Bu girişimlerin, başta Maden Kanunu olmak üzere milli park, korunan alan, önemli bitki alanı değerlerine bakmaksızın, her yerde maden arama ve işletme ayrıcalığı tanıyan sürdürülebilirlikten uzak politikalardır. WWF-Türkiye olarak; başta madencilik faaliyetleri olmak üzere Kaz Dağı’nda doğal hayatı ve çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alacak hiçbir girişime artık izin verilmemesini istiyoruz.” 20 Ekim 2007 Cumartesi http://www.ntvmsnbc.com/news/423558.asp#storyContinues

24 Ekim 2007 Çarşamba

ÇTSO Başkanı Tezcan açık konuştu: “Turizm bizim önceliğimiz”

ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı İlhami Tezcan, cumartesi günü yapılacak panelin tek taraflı düzenlenmiş bir panel olmadığını belirterek altın madencilerine de şu tavsiyede bulundu “Madenciliği doğru yerde, doğru şartlarda yaparsanız geçerli olur.”Kazdağları’nda altın madeni aranmasına ilişkin tartışmaların giderek genişlemesi üzerine tarafların kendini anlatma imkanı bulması ve bu konuda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla ÇTSO olarak cumartesi günü panel düzenlediklerini belirten ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı İlhami Tezcan, çok uluslu şirketlerin panel öncesi yerel medyaya yaptığı kamuoyunda yer edinme gayretlerine üstü kapalı ,ancak Çanakkale vizyonunu net anlatan ifadelerle yanıt verdi. Çanakkale ÇTSO olarak kent vizyonunu belirlediklerini bu kapsamda tarıma dayalı sanayi,turizm, tarım gibi sektörlerde gelişmeyi esas aldıklarını sanayi kriterleri dahilinde çevre sorunları yaratmayan sanayi öncelikleri olduğunu maden işletmeciliği alanları konusunda zaten faaliyetlerini sürdüren Çan ve Yenice ilçelerinin olduğunu belirterek madencilikle ilgili bir de tavsiyede bulundu. “Madenciliği doğru yerde doğru şartlarda yaparsanız geçerli olur” diyen Tezcan, panele herkesin katılıp kafasının içinde oluşanları sorgulaması gerektiğini ve halkın net bilgilere sahip olması için tarafsız bir panel düzenlendiğini söyledi. 23.10.2007
http://www.canakkaleolay.com/haber_detay.asp?id=36829

Kaz Dağları, Boz Dağlar Olmasın!

Daha önce Bergama'da siyanürlü altına karşı da eylem gerçekleştirme Gökkuşağı Vosvos-ları şimdi de Kaz Dağları'nı altın arayıcılarının işgalinden kurtarmak için harekete geçti. 27 Ekim Cumartesi günü Çanakkale'de, Çanakkale Çevre Platformu ile birlikte "Kaz Dağları Boz Dağları Olmasın" diyecekler. Açıklamada, "Dünyanın hiçbir yerinde barınamayan, hatta bazı ülkelerden kovulmuş olan siyanürle altın arayan firmalar, bir yolunu bulup taşeronlar vasıtasıyla ülkemizi "kaz"maya yeltenmektedirler. Bu duruma karşı durmak, omuz omuza vermek, Kaz Dağları'nı "kaz"dırmamak için Çanakkale Çevre Platformu etrafında bir saf da biz oluşturuyoruz" sözleri yer aldı. 27 Ekim Cumartesi günü Çanakkale Cumhuriyet Meydanı'nda yapılacak olan kitlesel basın açıklamasına çevreye duyarlı herkesi davet eden Gökkuşağı Vosvosları, "Altın aramaya son verilene kadar Çanakkale halkının yanındayız. Kaz Dağları'nın kazılmasına hayır!" açıklamasını yaptı. İrtibat: Mustafa Dermanlı : 535 663 26 66; Recep Ertürk : 536 851 88 81

Altın çıkartmak isteyenlerin dikkatine... Meclis kararı ile Çanakkale, altına “Hayır!” dedi

Çanakkale Belediye Meclisi’nde oy birliği ile alınan karar gereği; Kazdağları’nda altın üretimi konusunda, kent halkının talebinin ‘ret edilmesi’ temelinde olduğu belirtilerek, altın madeni arama çalışmalarının durdurulması ve işletme ruhsatı verilmemesi, bitki faunası ve su kaynakları olarak önemli potansiyel taşıyan bölgenin Milli Park ilan edilmesi istendi.
Kazdağları’nda altın aranması ve altın işletmeciliği yapılmasına Çanakkale Halkı’nın karşı olduğu Meclis kararı ile ilan edildi. Çanakkale Belediye Meclisi’nde grubu bulunan CHP, AKP ve DP’li üyelerin oy birliği ile aldığı kararın birer suretinin Başbakan Tayip Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, yöre milletvekilleri, TBMM Enerji ve Tabi Kaynaklar Komisyonu üyeleri, Maden İşleri Daire Başkanlığı, Çevre Orman Bakanlığı, Çanakkale Valiliği ve Çevre Orman Müdürlüğü’ne gönderilmesine de karar verildi. Çanakkale Belediye Meclisi’nin Ekim ayı birinci toplantısında ele alınan, ancak oylaması ikinci oturuma ertelenen meclis kararı dün oylamaya sunuldu.Neleri kapsıyor Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, alınan kararın Çanakkale Halkı’nın kararı olduğunu, seçimle işbaşına gelen meclis üyelerinin Çanakkale Halkı’nın kararını yansıttığına dikkat çekerek; oy birliği ile alınan kararda birinci talebin; Kazdağları’nın Çanakkale İl sınırları içersinde kalan bitki faunası ve su kaynakları bakımından önemli bir potansiyel oluşturan bu bölgenin, Milli Park alanı ilan edilmesi, ikinci talebin ise; altın madeni arama çalışmalarına son verilmesi ve arama ruhsatı almış bu firmalara kesinlikle işletme ruhsatı verilmemesi olduğunu belirtti. 10.10.2007
http://www.canakkaleolay.com/haber_detay.asp?id=36519

BASININ VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE

Son günlerde Kazdağlarında altın aramaları ile ilgili olarak önce Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü onurlu mücadeleyi “ajanlık “olarak nitelemiş , arkasından da yanına aldığı 22 madenci (altıncı) bilim adamı ile birlikte Bakana yakışır bir üslupla bu mücadeleyi bilgisizlikle suçlamıştır. Bu arada da Kazdağlarında çok ciddi maden rezervi bulunduğunu ilan etmişlerdir. Bu ilanın zamanlaması bakanın deyimi ile manidardır.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının maden deyince, aklına altın gelmekte ve altını en kirli şekilde (siyanür liçi ) çıkarmaya çalışan işbirlikçilerin hamiliğine soyunmaktadır.
Kazdağlarında ciddi maden rezervinin olduğunu söyleyenler bilmelidirler ki; Kazdağları çevresinde yaşayan 1.5 milyon insanın temiz, güvenilir su kaynağıdır. Dünyanın ikinci önemli oksijen merkezidir. Bünyesinde barındırdığı önemli sayıda endemik bitki ve hayvan varlığı ile önemli bir gen merkezidir. Tarih, kültür ve mitoloji alanıdır. Dünyanın en kaliteli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bir yer, değerli bir süt ve et üretim merkezidir. Ülkemizin en önemli orman alanlarından biridir. Eteklerinde yetişen zeytini ve üretilen yağı sarı altındır. Bu değerlerin tamamı Kazdağlarının üzerindedir. Yer altındaki maden rezervleri yer üstü zenginliğinin yanında bir hiçtir.
Kazdağları Almanlarında dediği gibi yer yüzü cennetidir.Bu cennette dağlarının içinin oyularak siyanürlü yöntemle altın üretilmesi başta suları, havayı, tarım topraklarını kirletecek, ormanları yok edecek, tarihi değerleri ve kültürel yapıyı bozacak, tüm tarımsal üretimi hem nicel hem de nitel olarak düşürecek, bölgenin organik nitelikteki üretim özelliğini bozacak, yörede yetişen ürünlerin pazar payını düşürecektir.
Et ve süt üretiminde, siyanür ve onun çözündürdüğü arsenik, molibden, civa gibi ağır metallerin varlığı önemli beslenme sorunları yaratacak başta bölge insanı olmak üzere geniş bir kesimin gıda güvenliği tehlikeye düşecektir.
Zaten kıt olan su kaynakları, kirlenmenin ötesinde tükenecektir. (Öğütülen 1 ton kaya için 3 ton su kullanılacaktır)
Maden ocakları işletilip, alan atık barajları ile terk edildiğinde yörede tüm canlılar için ölümcül hastalıklar yüzlerce yıl etkisini sürdürecektir.
Ayrıca son günlerde Kazdağlarının güneyinde Bahçedere köyünde yerli olduğunu iddia eden çok güçsüz, göstermelik bir maden şirketi üzerinde koparılan fırtına asıl Kazdağlarının doruklarında sondaj çalışmalarını sürdüren çok sayıda şirketin kamufile edilmesini amaçlamaktadır. Kazdağlarını kuzey ve güney diye ikiye bölüp güneyini madencilikten arındırıp, kuzeyinde maden çıkarmak gayretleri dikkatimizden kaçmamaktadır. Bu amaçla bölgede oluşan olumlu hava “ böl yönet “ mantığı ile bozulmaya çalışmaktadır. Körfezin duyarlı halkı asıl kirliliğin Kazdağlarının kuzeyinden geleceğini bilmektedir. Bu nedenle bu oyuna gelmeyecektir.
Gerek Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının gerekse onunla beraber hareket eden ve aynı üslubu kullanan 22 adet bilim adamının bu durumu ve Kazdağlarının yer üstü zenginliklerini görmemesi bilgisizlikten kaynaklanmıyor ise; gözlerini dünyanın en kirli ve en kanlı madeni altının bürümesindedir.
İşbirlikçileri ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı ve çevresindeki 22 adet bilim adamını cesaretlendiren çok uluslu güçlerin bu ülkeye dayattıkları talan yasası , ülkemiz için yeni kapitilasyon anlamına gelen 5177 sayılı maden yasasıdır.Bu yasa ile ülkemizin 159.000 km2 alanı (10 bin hektarı Kazdağlarında olmak üzere) ipotek altına alınmıştır. Söz konusu yasa ile ilgili üç yılı aşkın süredir Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan dava biran önce sonuçlandırılmalı, yerine ulusal çıkarlarımızı gözeten yeni bir yasa konmalıdır.
Genelde ülkemiz üzerine özelde Kazdağları üzerine konan ipotek kaldırılıncaya kadar işbirlikçilere inat bu onurlu mücadelemiz sürecektir.
Saygılarımızla 24.10.2007
Çanakkale Çevre Platformu

23 Ekim 2007 Salı

ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU TOPLANTI DUYURUSU

Çanakkale Çevre Platformu toplantısı bütün bileşenlerin katılımıyla 24 Ekim Çarşamba günü saat 17.00' de Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Odasında yapılacaktır.
Ayrıca 24 Ekim Çarşamba günü saat 12.30' da Ziraat Mühendisleri Odasında Çevre Platformu sözcüsü Sayın Hicri Nalbant tarafından basın açıklaması yapılacaktır.
27 Ekim Cumartesi günü saat 13.00' de Cumhuriyet Meydanında Kazdağlarında Altın Madenciliği konusunda kitlesel basın açıklaması yapılacaktır.
Katılımınızı rica ederiz
Bilgilerinize sunulur

EFSANELER DAĞI YOK OLACAK

Çevre Bakanlığı da olur verdi. "Zarar yok" dedi ve siyanürlü altın için yola devam.
11 firmanın, 37 ayrı noktada altın madeni bulmak için sondaj çalışması yaptığı Kaz Dağları'ndaki faaliyetlere Çevre ve Orman Bakanlığı heyeti de ''olur'' verdi. Bölge halkı ve sivil toplum örgütlerinin "doğa katlediliyor" tepkileri üzerine bölgeye giden bakanlık heyeti, "altın madeni arama izni ile faaliyet gösteren şirketlerin çevreye zarar vermediği"ni açıkladı. Bugüne kadar Kaz Dağları'nda altın aramak için 892 bin 575 metrekarelik bölgeyi kapsayan 150 ayrı izin verildi. Heyet, yapılan ilk incelemeler sonucu Kaz Dağları'ndaki su kaynaklarında arama faaliyetleri sonucu oluşan bir kirliliğe de rastlanmadığını bildirdi. Heyetten gelen bilgilere göre firmalar fazladan ağaç kesimi de yapmadı.
Milli Park yapmaya yanaşmıyorlar
Çevre ve Orman Bakanlığı, Kaz Dağları'nın tamamının milli park olması önerisine sıcak bakmıyor. Bakanlık yetkililerine göre milli park olması gereken alan zaten ilan edilmiş durumda. Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı da çalışmaları hararetle savunuyor.
Türkiye'nin doğa cenneti
Çanakkale il merkezine, 90 kilometre uzaklıkta olan Kaz Dağları, zengin bitki örtüsü, bol oksijenli havası, ormanları, akarsuları, antik ve tarihi özellikleriyle Türkiye'nin en önemli doğal alanları arasında bulunuyor. Kaz Dağları'nın Edremit Körfezi'ne bakan ve 1993'te Milli Park ilan edilen 21 bin 300 hektarlık bölümü içinde, dokuz adet güçlü dere yatağı bulunuyor.
18 Ekim 2007 İnternethaber.com

"KAZ" DAĞLARI, ÖLDÜR DOĞAYI!

"KAZ" DAĞLARI, ÖLDÜR DOĞAYI !
Oksijen ve yeşil cenneti Kaz Dağları’nda 11 şirket 37 ayrı noktada altın arıyor. Halk madencileri istemiyor Oksijen ve yeşil cenneti Kaz Dağları’nda 11 şirket 37 ayrı noktada altın arıyor. Halk madencileri istemiyor..
HAVA: Kullanılacak 400 bin ton siyanürün 100 bin tonu havaya karışacak
TOPRAK: Bitki örtüsü ve tarım en büyük darbeyi yiyecek SU: Sondaj çalışması sırasında bile içme suları bulanmaya başladı
DENİZ: Dere ve kaynakların aktığı deniz bu kirlilikten nasibini alacak Çanakkale ve Balıkesir arasında dünyada oksijenin en bol üç yerinden biri olarak bilinen Kaz Dağları’nda altın ve diğer değerli metalleri çıkarmak için ruhsat isteyen 11 firma, doğa harikası bölgeyi tehdit ediyor. Homeros’un İlyada adlı eserinde İda (Kaz) Dağı diye bahsettiği bölge; havası, suyu, toprağı ve deniziyle geçmişi MÖ 2000’li yıllara kadar dayanıyor. Truva Savaşları’na tanıklık eden, efsanelere konuk olan Kaz Dağları’nın eteklerinde ise Türkiye’nin en bereketli meyvesi ve sebzesi yetişiyor. Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür’e göre, Çanakkale, Etili, Bayramiç, Ezine, Ayvacık ve Küçükkuyu bölgelerinde çalışacak olan bu madenler, ömürleri boyunca toplam 300-400 bin ton arası siyanür kullanacak. Öngür, bu rakamın yaklaşık yüzde 30’unun yani 100 bin ton siyanürün havaya karışacağını söylüyor. Ayrıca bu madenler çalıştığı süre boyunca 1 trilyon ton kadar kayayı kazacak ve bütün Çanakkale ve ilçeleri kadar su tüketecek.
ŞİRKET: ÇEVREYE HASSASIZ Şu ana kadar 37 ayrı noktada altın çıkarmak için ruhsat başvurusu yapan 11 firma arasında Kanada’nın dev maden firması Teck Cominco’nun da ortağı olduğu irili ufaklı çok sayıda firma bulunuyor. Bu firmalar, Gönen’den Çanakkale İl Merkezi’ne, Çan’dan Edremit Körfezi’ne kadar olan bölgenin hemen hemen tümü için arama ruhsatı almış durumda. Firma yetkilileri sadece Kaz Dağları değil Türkiye’nin tamamının hassas olduğuna inanıyoruz" diyor ve çalışmalarını çevre - insan faktörlerini en üst seviyede koruyarak sürdüreceklerini taahhüt ediyor.
SORUN MADEN YASASI’NDA Çanakkale’de nereye gitseniz altın madenlerine karşı bir pankart ya da bir imza kampanyasıyla karşılaşılıyor. Bildiri dağıtan, imza toplayanlara halktan büyük destek var. Aramaların hızlanması turizm, zeytincilik ve halk sağlığıyla ilgili kaygıları artırıyor. Çanakkale ve Balıkesir’e bağlı belediye ve sivil toplum örgütleri birbiri ardına toplantılar düzenleyip, altın arama faaliyetlerinin durdurulması için çalışmaya başladı. Küçükkuyu Seğmen Otel’de 6 Ekim’de düzenlenen panele köy ve kentlerden binin üzerinde insan katıldı. Belediye başkanları ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri 27 Ekim’de Çanakkale’ye gelmesi beklenen Enerji Bakanı Hilmi Güler’den Maden Yasası’nın değiştirilmesini istiyor. 2004’te 5177 sayılı kanunla, Maden Yasası’nda yapılan değişiklikler maden arama çalışmalarına sahil şeridi ya da milli park içinde bile olsa izin veriyor. Kazdağı Koruma Girişimi sözcülerinden Süheyla Doğan, Türkiye’deki ilgili kuruluşlarla birleşerek "Maden Yasası’na Hayır" kampanyası başlatmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Haber:SABAH

22 Ekim 2007 Pazartesi

KÖYLÜLER TEPKİLİ: "ALTIN MADENİ İSTEMİYORUZ"

Kazdağları’nda altın madeni arayan uluslararası altın tekelleri , ilk toplumsal tepkiyi köylülerden gördü. Yüzlerce köylü kadının da aralarında bulunduğu toplantıda; Muratlar Köyünde altın arayan Kanadalı firmanın yetkililerine seslenen köylüler “Defolup buradan gidin. Gitmezseniz maden sahasına girip biz sizi atacağız” diye seslendi.
Beraberlerinde çocuklarını da getiren köylüler, daha altın madeni arama safhasında sularının kirlendiğini belirtirken sondaj çalışmalarında kullanılan ekipmanı Kanadalı firmadan ücret karşılığı evinin bahçesinde depolatan Muratlı Muhtarı, köylülerin tepkisi üzerine sondaj malzemelerini boşaltma sözü verdi. Sondaj çalışmalarının yapıldığı sahaya girmek isteyen köylüleri jandarma engelledi.
Muhtarın evinin bahçesindeki sondaj ekipmanları arasında toprak numunelerinin alındığı ve muhtemelen siyanür karıştırılıp küçük atık barajı olarak kullanılan mavi kaplar dikkat çekici idi.


Kısa süre önce köye gelen uluslararası altın tekellerinin temsilcilerinin kendilerine şeker, çay ve erzak dağıtıp şirin gösterdiğini belirten Muratlar muhtarı, köydeki insanlara iş verip traktörleri de ücret karşılığı kiraladığını ve çevre konusundaki köylünün bilgi eksikliği nedeniyle firmanın köy sınırlarında konuşlandığını ancak tehlikenin farkına yeni vardıkları için pişman olduklarını söyledi.
Çanakkale Çevre Platformu Yürütme Kurulu, ÇYDD’nin yanı sıra Ovacık altın madeninde çalışan ve daha sonra çevreye verilen zarardan dolayı uluslararası altın tekelleri ile yollarını ayıran Maden Mühendisi Hasan Özvardar, bugün Kazdağı ve çevre köylülerine şirin gözükmeye çalışan altın madencilerinin bir zamanlar Bergama’da da aynı vaatlerde bulunduğunu ve halkın sömürüldüğü yetmezmiş gibi onarımı imkansız talan edilmiş çevre kirliliği bıraktığına dikkat çekti.
Uluslar arası altın tekelcileri kendilerini Çanakkale kamuoyuna şirin göstermek bin bir yönteme başvururken önümüzdeki 27 Ekim’de Çanakkale’de yapılacak altın madeni konulu toplantı öncesi halktan ilk toplumsal tepkiyi hafta sonu gördü. Bayramiç Muratlar Köyünde yapılan altın madeni ve çevreye zararları konulu bilgilendirme toplantısında hep bir ağızdan bağıran köylüler, altın madeni sondaj çalışması yapan uluslararası altın tekelleri ve yerli işbirlikçilerle taşeron firmalara bölgeyi terk etme çağrısında bulundular. Köylülerde dayanışmaBeraberlerinde çocuklarını da getiren köylüler, daha altın madeni arama safhasında sularının kirlendiğini ve aylardır evlerinin musluklarından akan suyu içemediklerini ayrıca dere yataklarının da bulanık akmaya başladığını söylediler. Alınan yer altı su numunelerinin kontrolünü dahi altın arayan firmaların yaptırdığını ve bu nedenle verilen raporlara inanmadıklarını belirten köylüler, devletin yetkili organlarının bu konuda “Tahliller pahalıya mal oluyor” diyerek sondaj aşamasında yaşanan kirliliğe seyirci kaldığını öne sürdüler. Kanada firması olan Teckcominco firmasının sondaj çalışması yaptığı Muratlar köyünde bir araya gelen köylüler bugüne kadar Çanakkale tarihinde görülmemiş dayanışma ve örgütlenme örneği sergilediler. Muratlar köyünün yanı sıra çevre köylerden de gelen köylüler arasında bayanların yoğunlukta olduğu dikkat çekerken köylü kadınlar çok uluslu altın tekellerine “Defolup gidin” çağrısında bulundular. Muhtarın savunmasıSondaj çalışmalarında kullanılan ekipmanı Kanadalı firmadan ücret karşılığı evinin bahçesinde depolatan Muratlı Muhtarı, köylülerin tepkisi üzerine sondaj malzemelerini boşaltma sözü verdi. Altın madeni firmasının köye geldiğinde çay, şeker ve erzak dağıtımı yaptığını doğrulayan Muratlar muhtarı, firmanın bayramda da hediye paketi dağıttığını, köyden 15 insanı sondaj çalışmasına aldığını ve kendisinin de ücret karşılığı madencilerin işlerin üstlendiğini ancak altın madeninin tehlikesi konusunda firma yetkililerinin sürekli kendilerine telkinde bulunarak çevreye zarar vermediklerini savunduğunu ancak sudaki kirlenme ve altın madeninin yol açtığı zararları öğrenince büyük bir pişmanlık duyduğunu söyledi. Evinin bahçesindeki sondaj malzemelerini firmadan 24 saat içersinde boşaltmasını isteyeceğini ve bir daha firma yetkilileriyle ilişki kurmayacağı sözünü veren Muratlar muhtarı, oluşan duyarlılıktan sonra artık köyde altın madencisi görmek istemediklerin söyledi.Maden sahasına gireceklerdi Oluşan tepkiler ve yaklaşan kış sezonu nedeniyle bölgedeki faaliyetlerini durdurduğu ileri sürülen Kanadalı firmanın sondaj malzemelerini muhtarın evinden boşaltmaya yönelen köylüler daha sonra maden sahasına gitmek istediler. Jandarma, sondaj malzemelerinin bulunduğu muhtarın evinin önünde güvenlik önlemi alırken Muratlar köyü içersinden maden sahasına giden yolu da kapattı ve tepkili köylüleri maden alanına sokmadı. Açılan imza kampanyasına adeta yarışırcasına katılan köylüler, toplantıyı izleyen televizyon kameramanları ve gazetecilere madencilerin bölgeden ayrılması için çağrıda bulundu ve tepki sözlerini dile getirmek için adeta kuyruğa girdiler. Bu arada maden firmalarının kiraladığı kameraların da toplantı alanında yer aldığı iddia edilirken jandarma da toplantıyı köylü bir gence verdiği kamerayla izlemeye aldı. Toplantı öncesi köye gelen maden şirketinin bir yöneticisi, Kalabalık oluşunca köyü terk etmek zorunda kaldı. Halkı bilgilendirmeÇanakkale Çevre Platformu Yürütme Kurulu, ÇYDD’nin yanı sıra Ovacık altın madeninde çalışan ve daha sonra çevreye verilen zarardan dolayı uluslar arası altın tekelleriyle yollarını ayıran Maden Mühendisi Hasan Özvardar, bugün Kazdağı ve çevre köylülerine şirin gözükmeye çalışan altın madencilerinin bir zamanlar Bergama’da da aynı vaatlerde bulunduğunu ve halkın sömürüldüğü yetmezmiş gibi onarımı imkansız talan edilmiş çevre kirliliği bıraktığına dikkat çekti. Bayramiç Beldiye Başkanı İsmail Sakin Tuncer, Çan Belediye Başkanı Ali Sarıbaş ve Çanakkale Çevre Platformu Yürütme Kurulu Başkanı Hicri Nalbant da birer konuşma yaparak köylülerin oluşturduğu çevre bilincinin artarak devam edeceğine inandıklarını söyledi.
22.10.2007
http://www.canakkaleolay.com/haber_detay.asp?id=36792

KAZ DAĞLARI'NI SAVUNMAK " AJANLIK"MIŞ(!)

19 Ekim 2007 tarihli Radikal Gazetesi’ni okuyan Çanakkaleliler ne düşündüler merak ediyorum? O gün Radikal,Enerji Bakanı Hilmi Güler’in, Kaz Dağları’nda altın arama çalışmalarına yönelik açıklamalarını ‘manşet haber’ olarak ilk sayfasına taşımıştı. Manşet üstü olarak; “Enerji Bakanı,çevre ve doğayı savunanları ajanlıkla suçladı.” denilirken;manşette de büyük puntolarla, “Kaz Dağları’nı savunmak dış güçlere alet olmakmış.” ifadesi kullanılmış. Haberin devamı ise şöyle sürüyor; “Enerji Bakanı Hilmi Güler’e göre Kaz Dağları konusunda soru soran ve çözüm öneren ‘herkes’ dış mihrakların etkisi altında.” Yineleyelim: Bakan Güler diyor ki;eğer Kaz Dağları’nı virâneye çevirecek olan uluslararası altın tekellerine karşı çıkarsanız, “ajanlık” yapmış, “dış mihraklar”ın oyununa gelmiş olursunuz. Doğrusu,haberi okuyunca aklıma ilk gelen şey,Nâzım Hikmet’in ünlü “Vatan Hâini” şiiri oldu.Neyse şiiri geçelim. Türkiye’de bilinen bir gerçek var;ne zaman uluslararası sermayenin çıkarları söz konusu olsa,ulusal çıkarları savunanlar,yurtseverler, “ajanlıkla”, “kökü dışarıda olmakla” suçlanmışlardır. Bakan Güler de bugün çevrecilere,doğanın ve ülkenin çıkarlarını ve geleceğini savunanlara karşı;işbirlikçi burjuva politikacılığının en eski,paslı silahını kullanmaya yeltenmektedir. Bugün az-çok okumuş veya siyanürle altın çıkarmanın sonuçlarına tanıklık etmiş hiç kimse,özellikle de Kaz Dağları gibi son derece çeşitli özelliklere sahip bir bölgede altın çıkarılmasına sessiz kalamaz. Eğer aklınızı,vicdanınızı,ruhunuzu emperyalist çıkarlara teslim etmemişseniz. Peki, Hilmi Güler, Kaz Dağları’nı bilmez mi ?Bilir ! Öyle ise,Kaz Dağları’nı savunanların bilmediği,Bakanın bildiği hangi ülke çıkarları söz konusudur ki,karşı çıkanlar “ajanlıkla” suçlanıyor. İnsanın bu ithamlarda bulunabilmesi için “ar damarının” çatlamış olması gerekir. Artık saflar iyice belirginleşmeye başladı.Kaz Dağları’nı savunmak;insanı,doğayı ve hayatı savunmaktır.Ülkeyi,ülkenin çıkarlarını;bugününü ve geleceğini savunmaktır.Yurtsever olmaktır. Çizginin karşı tarafında bilinçli olarak saf tutanları tarih yargılayacaktır. Bir şey daha;Çanakkale’nin ve Kaz Dağları’nın tarihi, “Truva Atları”na karşı verilen mücadeleler üzerinden şekillenmiştir. Yaşadığımız günlerde de çevreciler;emperyalist çıkarları,altın tekellerinin çıkarlarını savunmak için “Truva Atı” rolünü üstlenen gafillerin gerçek niyetlerini anlayacak bilince sahiptir. 27 Ekim’de Cumhuriyet Meydanı’nda,bu bilinç ve kararlılıkla günümüzün “Truva Atları”na bir cevabımız olacak !..
Ensar İlyasoğlu
http://www.canakkaleolay.com/yazar_devam.asp?id=1804&yid=9

KAZDAĞLARININ YEŞİL ALTINLARI

'Kaz Dağı'nın üstü ALTINdan daha değerli ' Balıkesir Üniversitesi, botanik ekibi tarafında yapılan son çalışmalar ışığı altında: Yaklaşık 900 taksonun kayıtlı olduğu Kazdağı florasında, 30'u yalnızca bu dağa özgü olmak üzere en az 78 ülke çapında endemik ve nadir bitki yer alır (Haziran 2007 verileri). Kazdağı ayrıca, Türkiye'de başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir yayılış gösteren 31 nadir bitki türü yer alır.Bu özellikleriyle, Kazdağı, yalnız Türkiye'nin değil, tüm Avrupa kıtasının en önemli bitki alanlarından biridir. Bundan dolayı bölge, Önemli Bitki Alanı (ÖBA) olarak belirlenmiştir. Son 5 yıl içerisinde Kazdağından Dünya için yeni olan 6 bitki türü keşfedilmiştir. Daha niceleri keşfedilmeyi bekliyor. Balıkesir Botanik Ekibi olarak Kazdağı bitki örtüsü ve biyolojik çeşitliliği konusunda birçok araştırma ve proje yapılmıştır. Yapılan çalışmalar ekteki dosyada sunulmuştur. Ayrıca, Balıkesir Üniversitesi, tübitak ve Zeytinli Belediyesi iş birliği ile "Kazdağı Milli Parkı Çiçekli Bitkileri" adlı resimli el kitapçığı basılmıştır.Bütün grup üyelerine saygılarımızla duyurulur.
Yrd. Doç. Dr. Fatih SATIL

Kazdağı bitkileri ile ilgili el kitapçığı
“Kazdağı Milli Parkı Çiçekli Bitkileri-Wild Flowers of Kazdağ National Park”
Prof. Dr. Gülendam Tümen, Yrd. Doç. Dr. Fatih Satıl, Yrd. Doç. Dr. Tuncay Dirmenci

192 sayfalık bu el kitapçığı ZEYTİNLİ BELEDİYESİNİN KATKILARIYLA basılmıştır. Yaklaşık 200 renkli fotoğrafın yer aldığı eserde: Bitkilerin kısa tanıtımları, Türkiye'de ve Kazdağındaki yayılış alanları, Endemizm durumları ve Tehlike kategorileri verilmiştir. Kitapta toplam 131 bitki Türkçe ve İngilizce olarak tanıtılmıştır.


Kazdağı ile ilgili yapılmış Projeler
1- Sekendiz, O.A., Tümen, G., İşbilir, A., Öztürk, M., Turan, Y., Varlı, S.V., Satıl, F., “Türkiye’nin Zararlı Göknar Böcekleri Faunası”, Balıkesir Üniversitesi Araştırma Projesi, No 95/9, 1999
2. Tümen, G., Satıl, F., Soykan, A., Dirmenci, T., “Kazdağı Milli Parkının Çiçekli Bitkileri ve Fiziksel Ortam” TÜBİTAK-YDABAG Projesi, Proje No: 103Y104
3. Satıl, F. Tümen, G., Malyer, H., Dirmenci, T., Çelik, A., “Kazdağı Milli Parkı ve Çevresinde Etnobotanik Envanter Çalışması” TUBA, Proje No: E3/56, 2004.
4. Tümen, G., Satıl, F., Dirmenci, T., Kazdağı Milli Parkındaki Endemik Ve Nadir Bitkiler: Yayılış Alanları, Botanik Özellikleri, Risk Durumları ve Koruma Önerileri. Balıkesir Parklar ve Av-Yaban Hayatı Başmühendisliği, 2005.
5. Satıl, F. Tümen, G., Dirmenci, T., Çelik, A., Arı, Y. “Kazdağı Milli Parkı ve Çevresinde Etnobotanik Envanter Çalışması” TÜBİTAK-SOBAG (103T089) Projesi, 2005.

Kazdağı ile ilgili yapılmış bilimsel Makaleler
Satıl, F., T. Dirmenci, G. Tümen, “Kazdağı Milli Parkının Öncelikli Koruma Alanlarının Sınıflandırılması Ve Önemli Bitkileri”, Kazdağları II. Ulusal Sempozyumu, Çanakkale, 2006.
Dirmenci, T., F. Satıl, G. Tümen, “Kazdağı Milli Parkının Bazı Endemik Ve Nadir Türleri”, XVII. Ulusal Biyoloji Kongresi, Adana, 2004.
Dirmenci, T., F. Satıl, G. Tümen, “A new species of Matthiola R. Br. (Brassicaceae) from Turkey”, Bot. J. Linn Soc, 151, 431–435 (2006). Dünya için yeni bir tür
Dirmenci, T., F. Satıl, G. Tümen, “A New Record for the Flora of Turkey: Iberis saxatilis L. (Brassicaceae)”, Turk J. Bot., 29, 471-474 (2005). Türkiye için yeni bir kayıt
Tümen, G., F. Satıl, H. Duman, K.H.C. Başer, “Two New Records for Turkey: Satureja icarica P.H. Davis, S. pilosa Velen”, Turk J. Bot., 24, 211-214 (2000). Türkiye için yeni bir kayıt
Başer, K.H.C., F. Satıl, G. Tümen, “Thymus pulvinatus Celak.”, The Karaca Arboretum Magazine, 6(1) 39-42 (2001).
Başer, K.H.C., F. Satıl, G. Tümen, “Sideritis athoa Papanikolau & Kokkini”, The Karaca Arboretum Magazine, 6(1), 35-38 (2001).
Satıl, F., T. Dirmenci, G. Tümen, “The Trade of Wild Plants that are Named as Thyme (Kekik) Collected from Kazdağ”, Proc. IVth International Congress of Ethnobotany (ICEB 2005), 201-204, İstanbul-Turkey, 2006.
Sekendiz, O. A., M. Öztürk, A. İşbilir, Y. Turan, O. Yıldırım, S.V. Varlı, F. Satıl, ”Kazdağı Göknarı (Abies equi-trojani Aschers et Sinten)’ nin Doğal Yayılış Alanındaki Zararlı Böcek Faunası Üzerinde Çalışmalar”, XIII. Ulusal Biyoloji Kongresi, Cilt IV, 121-132, İstanbul, 1996.
Satıl, F., “Manisa-Yunt Dağı ve Çanakkale-Ayvacık Bölgelerinde Antep Fıstığı (Pistacia vera L.) Yetiştiriciliği ve Ekolojik Sorunları” Ekin Dergisi, 5(15):72-77, (2001).

Daha önceki çalışmalar:
Quezel, P. 1969
Pamukçuoğlu, A. 1976
Yurdusever, N. 1986
gibi araştırıcıların Kaz Dağlarının bitkileri ile ilgili yaptıkları katkıları da saygıyla burada analım.

İMZA KAMPANYAMIZA KATILARAK BİZİ DESTEKLEYEBİLİRSİNİZ

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI -Ekim -2007
MADEN İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
Şenyuva Mah. Mertler Sok. No:112 Beştepe/ANKARA
Tel: (312)2128000, Faks:(312)2138451, e.posta: migem@migem.gov.tr; Web:http://www.migem.gov.tr/

Bizler, ülkemizde siyanürle altın madeni işletmeciliği yapılmasını istemiyoruz. “5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” 2004 yılı 5 Haziran günü yani Dünya Çevre Günü’nde yürürlüğe girdi. Yasa ile madencilikle ilgili pek çok yasada değişikliğe gidildi, yönetsel işlemlerle ayrıntılı düzenlemeler yapıldı. Sadece Batı Anadoluda 100.000 km ² lik bir alan olmak üzere toplam 155.000 km ² lik bir alanda yerli ve yabancı madenci şirketlere maden ruhsatı verilmiştir. Yine uluslar arası altın tekellerinin belirttiğine göre bu alan mücavir alanlarla birlikte 450.000 km ² ye çıkmaktadır. Yani ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısı 99 yıllığına yabancı çok uluslu şirketlere kiraya verilmiştir. Kazdağlarında Cominco, Tüprag ve onların taşeron şirketleri tarafından maden arama faaliyetleri kapsamında başta Çan-Söğütalan (Ciğergölü, Ayıgölü,Ağıdağı,Delidağ)/Bardakçılar/Halilağa/Hacıbekirler,Bayramiç/Muratlar/Karıncalı/Zeytinli/Kuşçayırı/Söğütgedik/Işıkelli Çanakkale-Kirazlı, Ayvacık-Bahçedere köylerinde, Edremit-Havran/Küçükdere ve daha bir çok sahada sondaj faaliyetleri sürdürülmektedir. Yine İzmir-Efemçukuru, Eskişehir-Kaymaz, Erzincan-Çöpler, Artvin-Cerattepe, Gümüşhane-Mastra, Bergama-Ovacık, Uşak-Eşme/Kışladağ’ da siyanürlü yöntemle altın madeni işletmeciliği yapılmakta ya da işletme için hazırlık çalışmaları hızla devam etmektedir. Anayasa’ya göre herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Yöre halkının bilgisi ve onayı olmadan, toplumsal maliyetler hesaplanmadan ruhsatlar verilmektedir.
Kazdağları mitoloji kaynağı, oksijen deposu, yaklaşık 55 endemik türün bulunduğu biyolojik çeşitlilik alanı, uluslar arası bilimsel projelerin uygulandığı gen kaynağı, Balıkesir-Erdek-Çanakkale-Edremit Körfezi-Ayvalık hattında yaşayan halkın içme, kullanma ve tarımsal sulama suyu kaynağı ve dünya kültür mirasıdır.
İçme ve kullanma su kaynakları yakınında, ormanlık alanda yapılan sondaj faaliyetleri dahi, çevre sağlığı ve canlı yaşamı açısından risk oluşturmakta, doğal çevre tahribatına yol açmaktadır. İçme ve kullanma suları kirlenecek, tarımsal sulamada kullanacağımız bu sular nedeniyle tarımsal ürünler pazarda alıcı bulamayacaktır. Kuraklık ve küresel ısınma nedeniyle yağışların azalmasıyla daha derine çekilen yer altı sularının maden sahiplerinin kullanımına sunulmasıyla içecek su bulamayacağız. Bizler, çocuklarımızın geleceğini yok edecek, toprağımızı, içme, kullanma ve yer altı sularımızı kirletecek, ülkemizin doğasını telafisi olanaksız biçimde olumsuz yönde etkileyecek, yaşadığımız yerleri yaşanmaz hale getirerek bizi göçe zorlayacak olan maden işletmeciliğinin yapılmasına karşı çıkıyoruz.
Bu kapsamda sözünü ettiğimiz faaliyete ilişkin olarak Genel Müdürlüğünüz tarafından uluslar arası altın tekellerine ve onların taşeronlarına verilen arama ve işletme ruhsatları ile işletme izinleri hakkında ayrıntılı bilgi verilmesini, verilmiş olan ruhsat ve izinlerin geri alınmasını, dilekçemize Anayasanın 74 ve 3071 sayılı yasanın 7.maddesi ile 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 11.maddesi uyarınca yanıt verilmesini dileriz. Saygılarımızla.

Adı – Soyadı
Adresi
İmzası

KAZDAĞLARINDA ALTIN MADENCİLİĞİ İSTEMİYORUZ

Türkiye’de 80’li yıllardan bu yana izlenen neoliberal politikalar ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, çevre ve tarım alanları en büyük tahribatı görmüş, özelleştirme uygulamaları ile de bu ulusun dişinden tırnağından artırarak oluşturduğu kamu işletmeleri yok pahasına bir çoğu da amacı ve kaynağı belli olmayan yabancılara, küresel sermaye gruplarına hizmet eden yerli işbirlikçilerine satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır. Şimdi sıra eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi hizmet işletmelerinin satışına gelmiştir. Daha sonra sırada sularımız, ormanlarımız, ovalarımız ve dağlarımız vardır.
Böyle giderse ulusumuz egemenliğini kaybedecek, Anayasanın 6. maddesinde belirtilen
“ Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…” ibaresinin hiç bir anlamı kalmayacaktır.
Ayrıca Anayasanın 56. maddesine göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” denilmesine rağmen son hazırlanan 9. kalkınma planında hemen hemen çevreden hiç söz edilmemektedir.
Çanakkale’ye ilin emisyon hacmi dikkate alınmayarak, yer seçimi iyi yapılmayarak, dünyanın en kirli sanayileri (Demirçelik, Termik Santral, Çimanto Sanayi, tersane vs.) kurulmakta bu yüzden hava, su tarım arazileri, ormanlar ve denizler kirletilmekte adeta çevre felaketine doğru adım adım gidilmektedir. 2004 yılında “Dünya Çevre Günü”nde çıkarılan 3213 sayılı maden yasası ile 100 bin km² si Batı Anadolu’ da olmak üzere 155 bin km² lik bir alanda çoğunluğu yabancılar ve onların iş birlikçilerine maden arama ruhsatı verilmiştir.Bu saha mücavir alanları ile birlikte 450 bin km² yi bulmaktadır. Yani ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısı çoğunluğu yabancı olan maden şirketlerinin denetimine verilmiştir. Karşılığında alınan ruhsat ücreti 1750 dolar gibi onur kırıcı bir bedeldir.
Yine bilindiği gibi oksijen deposu, dünya mitolojisinin en ünlü öykülerinin geçtiği mekan, biyolojik çeşitlilik alanı, bir çok türün endemik olarak yetiştiği alan, gen kaynağı, dünya mirası ve Balıkesir-Erdek-Çanakkale-Edremit Körfezi –Ayvalık hattında yaşayan 1.5 milyon insanın içme-kullanma ve tarımsal sulama suyu kaynağı olan Kazdağlarının 100 bin dekarı aşan bölümünde çok uluslu şirketler ve onların taşeronlarına çok sayıda maden ruhsatı verilmiştir.Bu ruhsatlar kapsamında Çan (Söğütalan, Bardakçılar, Halilağa, Hacıbekirler) Bayramiç (Muratlar, Karıncalı, Zeytinli, Kuşçayırı), Çanakkale (Kirazlı), Ayvacık (Bahçedere) gibi bir çok yerde sondajlar sürdürülmektedir. Bu nedenle daha şimdiden bir çok köyümüzün içme ve kullanma sularında sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. İleride işletme ruhsatı alınıp madenler siyanürlü Liç yöntemi ile işletilmeye başlandığında hava kirlenecek, ormanlar yok olacak, yer altı suları ile baraj ve göletler zehirlenecek tarımsal üretim tehlikeye girecek, başta Çanakkale halkı olmak üzere tüm yöre halkının sağlığı bozulacak, ölümcül hastalıklar artacaktır.
Maden şirketleri 15 yıl gibi bir sürede çalışmalarını tamamlayıp Kazdağlarının altını üstüne getirdikten sonra içerisinde birçok zehirli madde ve ağır metal dolu atık havuzlarını bizlere hediye edip gideceklerdir.
Birinci derecede deprem bölgesinde ağır metallerin çözümlendiği , sürekli zehirli gazlar ve radyoaktif maddelerin havaya yayıldığı bu atık havuzları ile birlikte yöredeki tüm canlılar büyük bir risk altında yaşamaya devam edeceklerdir. Kıbrıs Lefke ve Balıkesir Balya’da işletilip 80 yıl önce terk edilen madenlerin çevreye ölüm saçtıkları gibi yüzlerce yıl bu atıklar tüm yaşamımızı etkileyecektir.
Çoğu Kanada’lı olan çok uluslu şirketlerin kendi ülkelerinde ve İsviçre Alplerinde maden aramak akıllarına gelmezken Kazdağları’nda ne işleri var? Ülkemiz Kanada’dan Kazdağları İsviçre Alplerinden ,yurttaşlarımız Kanada’ lılardan daha mı değersiz?
Tüm bu olumsuzluklara karşın madenciler tarafından devlete ödenecek bedel ocak başı satış fiyatının yüzde 2’ sidir. Yani 100 gr altının 2 gr mı devlete ödenecek 98 gr ı çok uluslu şirketlerin kasasına gidecektir.
Küresel ısınmanın en çok etkilendiği bölge ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesidir. Ülkemiz giderek yakın gelecekte su fakiri ülkeler arasına girecektir. Su tüm dünyada önem kazanacak ülke güvenliğimiz su yüzünden tehlikeye girecektir.
Hal böyle iken bir gram altın üretmek için (20 miligram altın kazanmak için) içme kullanma ve tarım alanlarında su bulamazken 500 litre su kullanmak gibi bir lüksümüz olamaz.
Sözü edilen 3213 sayılı maden yasası çok uluslu şirketlerin hazırlanmasında fazlaca katkı koydukları olağan üstü yetkiler kullanan yönetmelikleri bile yasa gücünde olan olağan dışı bir yasadır. Türkiye’yi teslim alma yasasıdır.Yabancılara verilmiş yeni kapütülasyondur.
Bu nedenlerle Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan iptal davası bir an önce sonuçlandırılmalı; yerine ulusal çıkarlarımızı gözeten yeni bir yasa konulmalıdır.
Altın madeni işletilmesinin çevreye, insan sağlığına etkileri değerlendirilmeden, toplumsal maliyetleri hesaplanmadan yöre insanının izin ve onayı alınmadan ruhsatlandırılmasında hiçbir toplumsal yarar olmadığı gerekçesiyle başta Danıştay olmak üzere mahkemelerce iptal kararı verilmektedir.
Çanakkale Belediyesi başta olmak üzere, Bayramiç, Çan, Umurbey, İntepe Belediyeleri ilimizdeki meslek odaları, sendikalar ve tüm kitle örgütlerini altın madeni ruhsatlarının iptali için dava açmaya, tüm Çanakkale halkını da bu davanın tarafı ve takipçisi olmaya çağırıyoruz.
3 Ekim 2007 tarihli basın açıklaması metnidir.
ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU
YÜRÜTME KURULU