22 Ekim 2007 Pazartesi

KAZDAĞLARINDA ALTIN MADENCİLİĞİ İSTEMİYORUZ

Türkiye’de 80’li yıllardan bu yana izlenen neoliberal politikalar ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, çevre ve tarım alanları en büyük tahribatı görmüş, özelleştirme uygulamaları ile de bu ulusun dişinden tırnağından artırarak oluşturduğu kamu işletmeleri yok pahasına bir çoğu da amacı ve kaynağı belli olmayan yabancılara, küresel sermaye gruplarına hizmet eden yerli işbirlikçilerine satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır. Şimdi sıra eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi hizmet işletmelerinin satışına gelmiştir. Daha sonra sırada sularımız, ormanlarımız, ovalarımız ve dağlarımız vardır.
Böyle giderse ulusumuz egemenliğini kaybedecek, Anayasanın 6. maddesinde belirtilen
“ Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…” ibaresinin hiç bir anlamı kalmayacaktır.
Ayrıca Anayasanın 56. maddesine göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” denilmesine rağmen son hazırlanan 9. kalkınma planında hemen hemen çevreden hiç söz edilmemektedir.
Çanakkale’ye ilin emisyon hacmi dikkate alınmayarak, yer seçimi iyi yapılmayarak, dünyanın en kirli sanayileri (Demirçelik, Termik Santral, Çimanto Sanayi, tersane vs.) kurulmakta bu yüzden hava, su tarım arazileri, ormanlar ve denizler kirletilmekte adeta çevre felaketine doğru adım adım gidilmektedir. 2004 yılında “Dünya Çevre Günü”nde çıkarılan 3213 sayılı maden yasası ile 100 bin km² si Batı Anadolu’ da olmak üzere 155 bin km² lik bir alanda çoğunluğu yabancılar ve onların iş birlikçilerine maden arama ruhsatı verilmiştir.Bu saha mücavir alanları ile birlikte 450 bin km² yi bulmaktadır. Yani ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısı çoğunluğu yabancı olan maden şirketlerinin denetimine verilmiştir. Karşılığında alınan ruhsat ücreti 1750 dolar gibi onur kırıcı bir bedeldir.
Yine bilindiği gibi oksijen deposu, dünya mitolojisinin en ünlü öykülerinin geçtiği mekan, biyolojik çeşitlilik alanı, bir çok türün endemik olarak yetiştiği alan, gen kaynağı, dünya mirası ve Balıkesir-Erdek-Çanakkale-Edremit Körfezi –Ayvalık hattında yaşayan 1.5 milyon insanın içme-kullanma ve tarımsal sulama suyu kaynağı olan Kazdağlarının 100 bin dekarı aşan bölümünde çok uluslu şirketler ve onların taşeronlarına çok sayıda maden ruhsatı verilmiştir.Bu ruhsatlar kapsamında Çan (Söğütalan, Bardakçılar, Halilağa, Hacıbekirler) Bayramiç (Muratlar, Karıncalı, Zeytinli, Kuşçayırı), Çanakkale (Kirazlı), Ayvacık (Bahçedere) gibi bir çok yerde sondajlar sürdürülmektedir. Bu nedenle daha şimdiden bir çok köyümüzün içme ve kullanma sularında sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. İleride işletme ruhsatı alınıp madenler siyanürlü Liç yöntemi ile işletilmeye başlandığında hava kirlenecek, ormanlar yok olacak, yer altı suları ile baraj ve göletler zehirlenecek tarımsal üretim tehlikeye girecek, başta Çanakkale halkı olmak üzere tüm yöre halkının sağlığı bozulacak, ölümcül hastalıklar artacaktır.
Maden şirketleri 15 yıl gibi bir sürede çalışmalarını tamamlayıp Kazdağlarının altını üstüne getirdikten sonra içerisinde birçok zehirli madde ve ağır metal dolu atık havuzlarını bizlere hediye edip gideceklerdir.
Birinci derecede deprem bölgesinde ağır metallerin çözümlendiği , sürekli zehirli gazlar ve radyoaktif maddelerin havaya yayıldığı bu atık havuzları ile birlikte yöredeki tüm canlılar büyük bir risk altında yaşamaya devam edeceklerdir. Kıbrıs Lefke ve Balıkesir Balya’da işletilip 80 yıl önce terk edilen madenlerin çevreye ölüm saçtıkları gibi yüzlerce yıl bu atıklar tüm yaşamımızı etkileyecektir.
Çoğu Kanada’lı olan çok uluslu şirketlerin kendi ülkelerinde ve İsviçre Alplerinde maden aramak akıllarına gelmezken Kazdağları’nda ne işleri var? Ülkemiz Kanada’dan Kazdağları İsviçre Alplerinden ,yurttaşlarımız Kanada’ lılardan daha mı değersiz?
Tüm bu olumsuzluklara karşın madenciler tarafından devlete ödenecek bedel ocak başı satış fiyatının yüzde 2’ sidir. Yani 100 gr altının 2 gr mı devlete ödenecek 98 gr ı çok uluslu şirketlerin kasasına gidecektir.
Küresel ısınmanın en çok etkilendiği bölge ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesidir. Ülkemiz giderek yakın gelecekte su fakiri ülkeler arasına girecektir. Su tüm dünyada önem kazanacak ülke güvenliğimiz su yüzünden tehlikeye girecektir.
Hal böyle iken bir gram altın üretmek için (20 miligram altın kazanmak için) içme kullanma ve tarım alanlarında su bulamazken 500 litre su kullanmak gibi bir lüksümüz olamaz.
Sözü edilen 3213 sayılı maden yasası çok uluslu şirketlerin hazırlanmasında fazlaca katkı koydukları olağan üstü yetkiler kullanan yönetmelikleri bile yasa gücünde olan olağan dışı bir yasadır. Türkiye’yi teslim alma yasasıdır.Yabancılara verilmiş yeni kapütülasyondur.
Bu nedenlerle Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan iptal davası bir an önce sonuçlandırılmalı; yerine ulusal çıkarlarımızı gözeten yeni bir yasa konulmalıdır.
Altın madeni işletilmesinin çevreye, insan sağlığına etkileri değerlendirilmeden, toplumsal maliyetleri hesaplanmadan yöre insanının izin ve onayı alınmadan ruhsatlandırılmasında hiçbir toplumsal yarar olmadığı gerekçesiyle başta Danıştay olmak üzere mahkemelerce iptal kararı verilmektedir.
Çanakkale Belediyesi başta olmak üzere, Bayramiç, Çan, Umurbey, İntepe Belediyeleri ilimizdeki meslek odaları, sendikalar ve tüm kitle örgütlerini altın madeni ruhsatlarının iptali için dava açmaya, tüm Çanakkale halkını da bu davanın tarafı ve takipçisi olmaya çağırıyoruz.
3 Ekim 2007 tarihli basın açıklaması metnidir.
ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU
YÜRÜTME KURULU

Hiç yorum yok: